25 Şubat 2013 Pazartesi

MUTLULUK PROJESİ



Kaç yıl önceydi hatırlayamadım ama çok çok zaman önce değildi.Berin (http://bulut2009.blogspot.ch)bana bu kitaptan bahsetti''bak oku çok iyi gelecek ''dedi.

Kitabı okumaya başladığımda kendimle ilgili sıkıntılarıma ilaç olacağını hissettim.Yanılmamışım sonrasında Ankara'da Çiğdem'in(http://cheetos-cheetos.blogspot.ch)öncülüğünde Mutluluk Projesi Grubu oluştu.Onlar toplantılarını yaptılar ama ben sadece mail grubundan takip edebilmiştim.

Benim gib;biraz ihmallikten,çokça tembellikten,az biraz umursamazlıktan.....yapılması o an için elzem olmayan işlerime deneyimli bir devlet memur gibi ''bugün git yarın gel''muamelesi yapıyorum.

Sonra günlük hayat akışı içerisinde uzunca bir süre aklıma gelmiyor ta ki;

Kaybolan Türk telefon hattımın kartını aramaya Türkiye'ye gideceğimin bir gün öncesinde aramaya başlayıp,bulamayıp Türkiye'den yeni bir geçici telefon kartı almak zorunda kalana kadar.

İstanbul'a gittiğimde kredi kartımın adres değişikliğni ötelediğm için kredi kartımın elime ulaşmadığı mailini alıp buradan bankayı arayıp adres değişikliği yapmak angaryasını yaşayana kadar.

Daha uzayıp giden ötelenmiş ve yapılamamış işler listem bana tekrar, mutluluk proje çizelgesi yapmam gerekliliğni hissettirdi.

Zaman zaman yaşadığım hayatın mutluluğunu arttırmak için kendime''Andon silkelen ve kendine gel''hatırlatması yapmam gerekiyor,şimdi silkelenme ve rahatlama dönemi başlasın.

Yapmadığım için arkamdan yürüyen işlerimi bitirip offffff yaşasın demek istiyorum.






18 Şubat 2013 Pazartesi

KİTAP






Son istanbul ziyaretimde  alabildğim bir kaç kitaptan biri Zülfü Liavneli'nin Sevdalım Hayat romanı. Zülfü Livaneli ''öncelikle benim ama bir anlamda hepimizin hayatına dair bir anlatı ''diyor kitabında. 

Boğaziçi'nin Avrupa ya da Asya kıyısında durup baktığınızda ,denize değecek kadar yakın , sürü halinde , çok hızlı uçan kuşlar görürsünüz.Bunlara ''yelkovan kuşları''denir ,cümlesini okuyunca benim aklıma hemen

Gün olur alır başımı giderim denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
şu ada senin bu ada benim yelkovan kuşlarının peşi sıra

Babaannesi bir gün herkesin içinde ona ''bu benim yavrum keçidir ! Öteki çocuklar koyundur , onların büyük kuyrukları her türlü kabahatlerini örter ama bu benimki kapatamaz ; dağ keçisi gibi yapayanlız kalır''dediğini anlatıyor .Ne çok dağ keçileri var etrafımızda....

Ama yanlız da olsa ''SEVDALIM HAYAT''.

''Onu tiyatronun önünde bekleyen otomobile götürdüm . Dışarıda buz gibi , insanın içini kesen bir New York ayazı vardı . Otomobile binmeden önce tekrar boynuma sarıldı . ''Beni bu yaz kayseriye götür yine !''dedi.Ona değen yanağımın ıslandığını hissettim. Anadolu'nun büyük çınarı , koca Elia Kazan ağlıyor muydu?......


Kitapta bu şekilde alıntı yapabileceğim çok paragraf var etkileyici . Ama beni en çok bölümlerin başlarına eklediği , hepsini neredeyse ezbere bildiğim şarkı sözleri etkiledi .


Bir şafaktan bir şafağa
bir akşamdan bir akşama
merhaba demeden daha
bu gitmeler gitmek değil
eğil salkım söğüt eğil
bu benimki sevda degil

Ben kitaptan sevdiğim bir kaç küçük alıntı yaptım . Hep o, bildiğimiz kesimin kelimeleri kullanmadaki becerisine bir kez daha hayran kaldım . Bizden olduğu (Türk) için gururlandım. Bu kadar güzel sözler yazdığı ve besteler yaptığı için kendisine minnet duydum . Sonrada düşündüm kitapta özellikle son baskıda yapılan eklemeler üzeine; bizim bu içimize işlemiş ; hayata , kişilere karşı hırçınlığımızın sebebi ne olabilir? Başbakanımız hırçın . bakanlarımız hırçın , halk hırçın , sanaçtı hakeza...... Neden?






16 Şubat 2013 Cumartesi

EVIAN



Bugün en sonunda aşşağı yukarı bir saat uzaklıktaki Fransız kasabı Evian'a gitme zamanıymış.Yol benim İsviçre'nin sevmediğim yanlarından birinin pastoral bir gösterisi şeklinde ;çok yanlız çok ıssız ...

İsviçre'nin bu kilometrelerce süren yanlızlığı bana Yalvaç Vural'ın yazdığı,Feridun Oral'ın resimlediği ''korkuluğun kalbi ''kitabını düşündürüyor ; Göç edemediği için kışı korkuluğun kalbinin üzerinde ki cepte geçiren sığırcık kuşu ,korkuluğa kalbinin yanlızlığını unutturur.İsviçre'nin  kalbinin de bir kuşa ihtiyacı var .





Fransa topraklarında ki kasabalarda da durum değişmedi.Artık kimsenin hatırlayamayacağı kadar önce bir zamanda kalmış ,günümüze gelememişliğin elle tutulan hüznü...


Sonunda Evian;göreceli çok daha iyi ,en azından sokata insanların görülebildiği ufak kasaba.

Güzel yemek,güzel kahve,süprizli mağazalar....







8 Şubat 2013 Cuma

KISA KISA..




Bu akşam bloglara göz gezdirirken kendi bloğumu ne kadar özlediğimi fark ettim . Hadi bir yazı yazayım dedim , sonra yazı kaydı , resim yana kaçtı işleriyle uğraşsam mı dedim ......

İsviçre'de değişen vücudumun bioritmi bu saate kadar ayakta kalmaya izin vermiyor aslında ama bu akşam Devrim'i bekliyorum ; yani zaten uyuyamayacağım .

Burada yaşamaya başlayalı nerdeyse yedi ay oldu ''nasıl geçti anlayamadım '' diye adlandırılan zaman dilimi tanımlaması tam bu yedi ay için geçerli . İstanbul'dan sonra bu küçük İsviçre kasabasında zamanın bu kadar çabuk geçmesi şaşırtıcı ; demek ki zaman ülkelere göre değil kişilere  göre akıyor . Benim zamanım hızlı akıyor , daha nefesimi derin derin içime çekip yavaşça vermeyi öğrenememişim . Şikayet değil sadece durum tespiti . 

Her şeyi ...bir çok şeyi yeni baştan öğrenmek ne kadar zorluyor beni  zaman zaman , değişikliğe varım ama neredeyse sil baştan yaşamaya başlamak bana bile fazla geldi . Bazen soruyorlar İstanbul'u özledin mi ya da neleri özledin diye , ben birçok şeyi özlüyor olabilirim ama adaptasyon sürecinde durup ben neleri özlüyorum diye düşünmeye fırsatım olmadı daha çok şükür . 

Kendi kendime söz verdim yaşadığım yerleri birbirine kırdırmayacağım . Ankara'da yaşadım çok çok severek , İstanbul'da yaşadım severek ve şimdi İsviçre'nin bu küçük kasabasında yaşamayı severek devam hayata . Yaşamayı sevince ; mekan zaten yaşamın içinde .

Her sabah evin kapısını açtığımda bülbül ya da onun gibi öten bir kuş kulaklarıma bayram ettiriyor  şükür ediyorum , sonra arabamın donan kapıları açılmıyor söyleniyorum soğuk havaya , okulda karşılaştığım velilerle bazen kırk yıllık dostmuşuz gibiyiz bazen gözgöze gelip selamlaşmıyoruz ; keyfimize göre . 

İnsan yaş aldıkça bilgilenen ama garipleşen bir varlık . Öğrendiğimiz bilgilerin hayatı bizim için kolaylaştırması gerektiğini düşünüyoruz ama realitede tam tersi oluyor ; biz üç büyük herşey için debelenirken beş yaşında ki Sarp ben İsviçreliyim diyor . Bir de'' ben İsviçre'nin kralı olmak istiyorum'' dedi , ne demekse:)

Ama Genevre'de yaşayan bloger arkadaşımın dediği gibi ''iyiye alışmak her zaman kolay olur''