27 Mayıs 2011 Cuma

SADECE ''K''





Tek çocuklu, bol zamanlı olduğum bir dönemde, tanıştım kendisiyle.


Parlak kaliteli malzemeden yapılmış, albenisi fazla dergilerin arasında kaybolmuş, ilk izlenimde birçok okuyucuyu kaybetmişti. Saman kağıdı , anlaşılamayan bir dergi adı, üstelik edebiyat kültürü dergisi.

Sanki kimse almasın diye yapılmış '' beni almayın almayın'' diye bağırıyor. İnadım ya  ben tabi ki aldım.
Mantığı basit , okuması keyifli. İnsan bir noktada yazarları, kitapları, yayınları takibi bırakıp , bu konuda gelişi güzel bir rota izlemeye başlıyor. Daha önceleri yeni çıkanlar , iki elin parmağını geçmezken şimdilerde ...


Listelerde arttı ; yeni çıkanlar , çok satanlar , ödüller alanlar....

Yanlış anlaşılmayayım , ben çok mutluyum , okuyamayacağım kadar çok kitabın içinde yüzüyorum.

Tek sıkıntım , bu bolluğun içindeki kıymeti anlaşılamadan yitip gidenler . İşte bu dergi benim için yitip gidenleri azaltan bir barajdı.

Kaç yıldır okuyorum hatırlayamıyorum ama hayatımın vazgeçilmezlerinden olmuştu . Sevdiklerime sadığımdır, onu ben bırakmazdım . Ama o beni bıraktı. Bıraktığında kalbim kırıldı . Ben peşinden yayıncısını, dağıtımcısını falan aradım ama nafile.

Herşeye alışıldığı gibi onsuz yaşamaya da alıştım hatta birsüre sonra hiç kalbimede, aklımada gelmez oldu . Bana verdiği keyfin yerini başka keyifler aldı . Neyseki sonu iyi biten bir ilişki oldu bizimkisi. Geri döndü , biraz küçülmüş. Ama varsın küçülmüş olsun döndü ya....

24 Mayıs 2011 Salı

BAHAR MI HANİ NEREDE?




Yaz , baharı atlatmış yarışı kazanmış, ya da bahar yaza özenmiş  onu taklit etmiş , ya da küre ısınmış, ozon delinmiş. Artık sebebini siz seçin . Ben bugün sebebe takılamadan, sonuca geçiş yaptım.

Kavruldum, cildimin yüzeyinde sabit bir ter tabakasıyla dolaştım. Ter dedimse insani ölçülerde zannetmeyin , ben anlatacak kelime dahi bulamıyorum.

Bir zaman önce , herhangi bir kanalda , herhengi bir hava durumu spikeri tamı tamına şöyle dedi''bu yaz geçen seneki gibi olmayacak, yaz serin geçecek''. Ben zaten bunun hayaliyle yaşayan güneş sevmezin tekiyim, bir de bilinçaltı bunu kaydedince ...

Vücut şoka girdi, sahibi daha beter.


Ben bahar çiçeklerini severim. Bahar rüzgarının hafif hafif yüzümü okşamasını severim. Çocukluğumdaki gibi gözlerimi kapatırım; güneş içimi ısıtır ,rüzgar saçlarımı uçurur, dostumdur o benim , bana hep mutluluk yaşatır. O öyle bir mutluluk ki otuz yıl sonrada aklıma gelir,  gene mutlu olurum.

Ama artık bu güneş dost mu , düşman mı sorguluyorum. Gözüme giriyor,derimde leke yapıyor,
bunaltıyor. Oysa eskiden beyaz tenimi renklendirir, saçlarımın rengini açar, tatili müjdeler, iyot kokusu getirirdi.


İnsan kendini nelerden korur? Ben artık evden dışarı çıkarken gözlerime, yüzüme, ellerime yani cildimin açıkta kalan her  yüzeyine  krem sürüyorum, bir nevi güneş ışınlarına karşı kalkan.

Yani kısacası ; yaz bana göre değil galiba . Ben yaz çocuğuyum,
böyle olmaması gerekir. Ailem nüfusa geç yazdırmış, bu arada tarih şaşmış olmasın.


Ankara'da kışlar çok sert geçerdi, ben buna alışıktım. Kalın kazaklar, atkılar, bereler, her türlü kış aksesuarı. Dışarı çıktığında yüzüne çarpan kuru soğuk. Kara , buza insanlarının alışık olduğu şehir.

İstanbul'a geldikten sonra tam bir mevsim şoku. İstanbul , kışları es geçiyor. Ama artık baharıda es geçecek anlaşılan.

Olsun ben Türküm , bana birşey olmaz. Beni öldürmeyen mevsim
güçlendirir.


Böyle bir baharın habericisi bu olsa gerek.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

ÇİLEK ÇİLEK ÇİLEK...






 




Bunları da yorum yazan arkadaşlarımla paylaşmak boynumun borcu oldu diye düşündüm.

22 Mayıs 2011 Pazar

ZAMANLI ZAMANSIZ İŞLER GÜÇLER





Meğerse nar mevsimi benden habersiz bitmiş. Tam olarak zamanını hatırlamasamda uzunca denilebilecek bir zaman önce ''cafefernando''da ki  nar reçeli tarifini kafama mimlemiştim.

Zaman geldi, gitti ama ben bir türlü fırsatını bulup yapamadım.  Kafamda bir yerlerde varlığını sürdüren ama yapımını hep ertelediğim işlerin dosyasına attım onuda. Sonra yaparım dosyası.

Ta ki o gerçeklerle yüzleşme gününe kadar.  Berrin'le telefonla konuşurken ona ''ben de nar reçeli yapayım diyorum''dedim. O da bana ''aaaa nar mevsimi bitti seneye yaparsın ''dedi.  Zaten bu aralar benimle'' zıttını söylerim'' oyunu oynuyor ; benim adım Betül desem, yok aslında annem senin adını Behlül koymuştuda nüfus memuru yanlış yazmış diyecek...



Varsın narın zamanı geçmiş olsun, ben yapmak istiyorum ya ....

Zar zor da olsa narlar bulundu, birkaç gün narlar tezgahta misafir edildi. Mutfağa her girdiğimde bana baktılar ,üzerimde reçel yapılma baskısı kurdular. Baskı en sonunda işe yaradı.

İlk önce narların fotoları çekildi ,güzelce poz verdiler. Üç yaşındaki Sarp birini ısırdı, diğerini top yaptı narın suları aktı. Sıra sularını sıkmaya gelince tahmin edin ne oldu. Narın mevsiminin geçmiş olduğu görüldü.



Hemen Berrin'e hakverildi.Acaba adımda Behlül
olabilir mi diye şüpheye düşüldü.Yok canım ,ne bu böyle at adı gibi,diye düşünüldü.

Ben bu işe biraz bozuldum.Aslında oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi oldum,tek farkım çocuk
oyuncağı alana kızar,ben kendime kızdım.Yapmak istediğim şeyleri ;umursamazlık,tembellik,öncelik yanlışlığı.....gibi şeylerden erteliyorum.Yapılacak işler listem uzadıkca uzuyor.

 Zamanında yapmadığım ertelediğim işleri ben beynimde ki kara deliğime atıyorum. Aynen kara delik misali;benimkilerde kaybolmuyorlar,düşmüyorlar ,tam orda duruyorlar.

Reçeli merak edenlere önerim ; şimdi çilek zamanı.

15 Mayıs 2011 Pazar

SIRADAN VATANDAŞIN SHOW DÜNYASI


Sene sonu gösterisi, uçurtma günü, bahara merhaba partisi, büyükanne büyükbaba günü, keman resitali, bale gösterisi, proje sunum günü.........daha yüzlerce başlık altında seyrettiğimiz showlar.Muhakkakki çocuklarımızın dahil olduğu bu tür gösterilerden hepimiz yada çoğunluğumuz çok keyif alıyor olabiliriz.
Acaba gitsem mi ,gitmesem mi diye insanın kendine soramadığı,densizlik yapıp sorduğundaysa ''vicdan''denilen gerekli gereksiz herzaman fikirlerini beyan eden ; beyan ettiği fikirleri uygulamak istemesende sana; ''herkesin anne babası orda senin çocuğunun boynu bükük mü kalsın,gitmezsen çocuğun psikolojisi bozulurda ilerde sosyopat olur mu,yaşlandığında o da sana aynısını yapar mı''türden doğru soruları sorarak ,seni doğru yola ileten merci iş başında.


Ama tecrübeyle sabitlediğim üzere; bu gösterilerin sonu bizde gelmiyor. Dokuz yıldır ,ortalama yetmiş gösteri seyretmişimdir. Gösteriyi seyretmek çoğu zaman hem keyifli,hem duygulu..Burdaki asıl problem seyretme noktasına varmak için yapılan amansız mücadele; Çocuğun kıyafeti, saçı yerindeyse bu iyi bir başlangıç ama yetmez. Start için doğru zamanlama yapılmalı, yapılan zamanlama hatası; gösteriye geç kalma, çocuk gösteride baş roldeyse gösterinin başlayamaması ve tabiki yer bulamama olarak olarak bize geri döner. Ama herşey iyi başladı, trafiğe takılınılmadı,
şans bu ya arabaya park yeride bulundu. Hafife almayın park yeri bulmak o kadar kolay olmaz, otapark yeri savaş alanı , sen bir savaşçısın. Ne yazık ki erkeklerin centilmenliğinin, kadınların hanımefendiliğinin yok olduğunun en güzel oyunu orda oynanır, bizzat yaşamışlığım var.

Bu savaştan çıktın ama savaş bitmemiştir henüz, sadece cephe değiştirmişsindir. Gösteride  yer bulma savaşı başlar öyle önlerden falan aramazsın zaten, oralar iki saat önce gelip, davetiye'' iki kişiliktir'' yazısını anlayamayan ve bunun sonucunda memleketten dayılarıyla, halalarını çağıran yetmez Almanya'dan izne gelmiş amca çocuklarını da getiren anne baba tarafından kapılmıştır. Okul çalışanı mahçup mahçup bakarak sana koridorda sandalye koyar. Buna da şükür derken gösteri başlar; çocuklarına oskar verildiğini düşünen veliler birbirleriyle yarışarak resim ve film çekmeye başlarlar, bütün bu hengameden sana çocuğunu görebildiğin kısa saniyeler kalır.

İşte ben bütün bunları yaşayarak çocuğunun hiç bir gösrerisini kaçırmamayı başarmışken ve bunları bir daha göremem huşusuyla gösterileri seyrederken .....


İkinci bir çocukla, jübilemi yapamadan sahalara döndüm.Onun ilk okul buluşması''kardeşler günü''ydü,İkibuçuk yaşında olduğu için sadece oyun oynadı.Bir anne cep telefonuna video çekti ,ben de fotoğraf çektim.

Betül


7 Mayıs 2011 Cumartesi

annesiz bir anne

                        

                          Kapitalist düzenin biz annelere hediyesi''anneler günümüz ''kutlu olsun

6 Mayıs 2011 Cuma

.KARAR GÜNÜ.....


12 Haziran 2007 Salı


Bu günü sadece kendime ayırdım.Beynimi temizledim, yeni taze düşünceler ürettim, gereksiz olanları sildim, beni üzenleri cerrahi müdaheleyle kazıdım, ufacık bir parça dahi bırakmadım tekrar üremesin diye. Çareler buldum, hayatımı zehir eden bilgiler beynime girmesin diye, giriş kodlarını iptal ettim hepsinin.

Bulutlar seyredildi, ''I'M YOUR MAN'' filminin müziklerini dinlendi, Leonard Cohen sevgi ve saygıyla anıldı . On gündür ustalarla boğuşmaktan , hayatın tadının alınmadığı fark edildi. Uzun bir kayıp, on sıkıcı gün. Hayatın yatağını değiştirmenin gerektiğini hissettiren on gün. Yaklaşık bir senedir düşünülen,, kendime ait bir iş düşüncesini hayata geçirmenin tam vakti. Son beş yıldır her merak ettiğimi öğreneyim maymunluğundan kurtulup işe koyulmak gerekir. Bir iş üzerinde yoğunlaşmanın tam sırası.


Yapmak istediğim , yapabileceğim işlerin sayısı üçe indirildi. Şimdi gerekli araştırmaları yapıp doğru kararı verebilmekte iş. Değişik heyecanlar var yüreğimde bu konuyla alakalı.

Son iki yazıya bakarak biz insanoğlunda, hayat tatmininin ne kadar imkansız olduğunu görüyorum. Etrafımda çalışan herkes ki buna birçok erkekte dahil ev hanımı yada ev erkeği olmak istiyor. Çalışmayanlarda bu durum tam tersi.

Mükemmel hayatın tarifi var mı? Kimler ''tam da yaşamak istediğim hayatı yaşıyorum'' diyorlar. Zıtlıklar bunun için mi varlar acaba?Çalışmak, çalışmamak ne fark eder insan mutluysa........................

4 Mayıs 2011 Çarşamba

YILDIZLAR TERS AÇI YAPMIŞ BUGÜN İFLAH OLMAZ....

26 Nisan 2007 Perşembe



Sabah saat yedi civarı, alarm çaldı.Gözlerim açık görünümlü kapalı kızımın odasına girdim, işte o anda güneşte benim gözlerime isabet etti, ama tam isabet. Kızımı uyandırırken güneşi insafa davet ettim.

Bugün benim yoga günüm, her çarşamba vücudumun dengesizliğini kendime tekrar tekrar kanıtlamak için yogaya gidiyorum. Bu konuda yenilen güreşçi tavrını benimsiyorum. Evden çıkmamıza bir saat kala yoga arkadaşım hasta olduğunu söylemek için aradı, bende belki bana ihtiyacı olur diye düşünüp evde kaldım. Yoga eğitmenimizi aramak bana düştü. Utana sıkıla durumu anlattım, Sonra yazdığı kitap hakkında olumlu eleştiri yapmak isterken tamamen benim yüzümden eleştiri olumsuz oldu. Nasıl oldu bende anlamadım. Hani bazen beyin birşey düşünür, düşünce dile gelir ama dile gelen düşünce artık beyinden geçenle aynı değildir. Kelimeler, kulaktan beyne dönünce görülürkü o artık başka birşeydir. Durum aynen böyle. İç sıkılır, tekrar yoga eğitmeni aranır durum izahi için. Telefon kapandığında durumun izahının hala yapılamadığı anlaşılır. Durumun kendi yatağını bulmasının en doğrusu olduğu kararına varılır.

Tüm bunlar sona erdiğinde telefon çalar.Telefondaki ses , hayatta duymayı en son istediğim ses çıkar. Ses bütün mutsuzluğunu tellerden kulağa ulaştırır, kulaktan kalbe ulaşır negativite. Sesin sahibi buluşmak ister, tarafımdan rededilir.

Günün gidişatı bellidir,yıldızlar ters açı yapmıştır. Artık sabır zamanıdır diye düşünürken, bir arkadaşım beni ofisine içli köfte yemeye davet eder. Gittiğimde arkadaşımın başı sıkışık, ben hissederim kendimi fazlalık. Tabiki içli köftelerin lezzetsiz olması sizide benim kadar şaşırtmamıştır herhalde.

Arkadaşımla hadi gidip alışveriş yapalım kararını verdik. Ama anlaşılan bu da yararsız bir faliyet benim için. Denenilen ayakkabıların otuzbeş numarası küçük, otuzaltı numarası büyük. Beğendiğim kıyafetlerin bir kısmının, vücut gelişimini tamamlıyamamış vücut özürlüler için olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncem , kıyafetlerin darlığını anlamama yardımcı oluyor. Tamda o anda yanımdan Deniz Akkaya isimli manken geçiyor herhalde. Anlayamıyorum. çünkü yüzü biraz yüksekte kalıyor, ama gıdısının altından ona benzetiyorum.

Kahve molası.... Ben sert bir kahve istiyorum, yanına yoğun istek üzerine tekrar yapılmaya başlanan eski dost tatlısı. Eski dost tatlısı olmuş düşman.

Gün ağır aksak ilerlerken,benim yüzümü düşürüyor. Eve dönmeye karar veriyorum. Yasemin okuldan gelmiş, heyecanla bana kemanla yeni öğrendiği şarkıyı çalmak istiyor. Ben ters açıyı kabul etmişim, kaderime razıyım hali içerisindeyim. Yaso çalmaya başladı , ara ara durup seslerin niye yanlış çıktığını açıklıyor, ben o arada enstrümanları çalmayı öğrenmenin neden bu kadar uzun sürdüğünü düşünüyorum. Hayatın uzun çaları takıldı hep aynı notayı çalıyor.

Yiyecek birşeyler hazırlamalı, aç mideler ters açıdan anlamaz. Yemekler eline sağlık mertebesine dahi ulaşamamış, tam bir hayal kırıklığı.

Oh nihayet saat onikiyi vurdu. Kül kedisi Betül'ün perisi ortaya çıksın elindeki sihirli değnekle istediğini fareye, kabağa çevirsin. Ama illaki, şu yıldızların açısını değiştirsin. Genişi, darı diki.... hepsini seviyorum yeterki ters açı olmasın.


2 Mayıs 2011 Pazartesi

GAUDİ......

29 Şubat 2008 Cuma


Zaman zaman yaşadığım anları sanki ben yaşamamışımda,başkasının anılarını bir filmde seyrediyormuşum gibi oluyor. Hayatın o kadar geçmişinde kalmış oluyor ki, gerçekliği hayal gibi geliyor . İşte bu da öyle bir gerçek hayal.

Ankara'da aydınlığın karanlığa kavuşmak için acele ettiği, suların buza çektiği soğuk kısa günlerden biri. Özel bir üniversitenin giriş katında karanlık bir sınıf, gözler slaytlarda, fonda tektüze sesiyle hoca ''sanatın tarihini ''anlatıyor.Benim aklımda binbir acemi tilki. Bütün gece uyumayıp proje sonlandırmışım, yoğun bir uyku baskını. Bu bölüm yerine ekonomide kalmayı tercih etmeliydim düşünceleri geçiyor hayallerimin arasından......
Slaytlar birbiri arkasına geçerken sahneyi ANTONI GAUDİ alıyor. İşte o anda ilk bakışta aşkın sadece insanlar arasında olmadığını anlıyorum. Casa mila, kalp atışlarım hızlanıyor, yutkunmakta zorlanıyorum, bu ne kadar güzel bir hayal gücü. O yaşlarda ,geçen zamanın hızını yakalıyabilmek için yapılan koşunun, herhangi bir metresinde kaldı Gaudi.


Yıllar sonra, ortam yine karanlık tek ışık kaynağı televizyon. Casa Mila'da çevrilmiş bir Avrupa filmi gözlerimin önünde geçit yapıyor. Aynı kalp çarpıntısı. Nasıl unutmuşum ben Gaudi'nin eserlerini bu kadar beğendiğimi, vefasızın tekiyim.


Yine yıllar sonra geçmişe inat, ortam günlük güneşlik. Sadece, Gaudi'nin hayal gücünün sınırlarını hissetmek için hazırım. Görmek, dokunmak yeterli değil. Her adımda durup hissetmek istiyorum. Park Güell'de tasarım banklara oturup güneşin beni ısıtmasına izin veriyorum acele etmeden ellerimi bankın üzerinde dolaştırıyorum. Düşünüyorum ki bütün duyu organlarımla hissedersem bu anı asla unutmucam. Hatta alzheimer olsam dahi bu anı hatırlıcam.


Artık ayrılık vakti,bana onları hatırlatacak bir hatıra istiyorum.Nedendir duygularımı somutlaştırma isteği? Vazgeçtim maddeden, onun yaptıklarına ait sadece hissettiklerimin kalmasını istedim .

1 Mayıs 2011 Pazar

YAŞAMAK NE GÜZEL BİR AKTİVİTE.....

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Sabah kahvaltımı yaparken, masada tombul bir uğur böceği buldum. Kör gözlerim ne olduğunu ilk başta seçemedi onun bir uğurböceği olduğunu anlamam için gözgöze gelecek kadar yakınlaşmamız gerekti. Elime aldım, dışarı uçurdum,uç uç böceğim şarkısını mırıldandım.


Uğurböceklerini çok severim, onlar da beni seviyor kanımca yollarımız sık kesişiyor.

Sonra Tofu'ya girdim. Nilambara'nın yazısını okudum keyifle, Nilambara'nın yazılarını da Sevgili Mika'nın yazıları gibi bastırmak gerek diye düşündüm. Berrin'in sivrisinek yazısı çok güldürdü.

Aklınla bin yaşa Burcu ne iyi ettinde açtın Tofu'yu, yazıcı nüfusumuz arttıkça ziyaret etmeye doyum olmamaya başladı.



Yüzüme yağmur damlaları çarpıyor, İstanbul bugün çok yağmurlu, ağaçların tepeleri hafif siste kaybolmuş, kalın sesli şarkıcı ''may everyone live, and may everyone die.''diyor.